14 Şubat 2018 Çarşamba
Hastalar ve hekimlere mesajlar
Dünden bugüne neredeyiz?
1989’DAN BUGÜNE GÖZLEMLERİM, DEĞERLENDİRMELERİM, ÖNERİLERİM :Ortopedikonkoloji.org web sitesi, 2000 yılında, kemik ve yumuşak doku tümörlerinin tanı ve tadavisi konusunda hekimler, hastalar, hasta yakınları ve bu konuda bilgi ve danışma gereksinimi duyanlar için oluşturuldu. Site, bilimsel eğitim ve danışma görevini başarı ile sürdürdü, sürdürüyor. Bu arada, kullanımı giderek artan sosyal medya kaynaklı bilgi kirliliği ve buna bağlı yanlış ve hatta zararlı etkilenme oranı da artıyor. Özellikle hastalardan gelen istekler ve gözlemlerim, kemik ve yumuşak doku tümörleri konusunda herhangi bir bilgisi ve yaşanmış deneyimi olmayan kişileri tarafsız yönlendiren ve uyaran bir bölümün siteye eklenmesi gereğini ortaya çıkardı. Bu bölümde, daha basit ve tıp dışı bir dil kullandım. Hastaların yaşadıkları sorunları ve sebeplerini, gördüklerim, yaşadıklarım ve dinlediklerimden yola çıkarak, sınıflandırmaya, açıklamaya ve örneklemeye çalıştım. Anlatmaya çalıştıklarım, suçlama değil, öğreterek ve uyararak, yapılan ve yapılabilecek hataları önleme amaçlıdır. Pek çok hekim ve hastanın, bu anlatılanlar içinde kendi hikayelerinden bir parça bulacaklarına inanıyorum.
BAŞINIZA NELER GELEBİLİR ?
Vücudunuzun herhangi bir yerinde elinize bir şişlik gelebilir.
Varolan bir şişlik büyümeye başlayabilir; yumuşak iken sertleşebilir; görüntüsü değişebilir; daha önce yokken ağrı başlayabilir.
Başka bir nedenle muayene ve tetkikler yapılırken, muayenede veya yapılan görüntüleme tetkiklerinde (röntgen, tomografi, mr vb.) tesadüfen kitle, kist ya da bir doku değişikliği görülebilir.
Gövde yada uzuvlarınızın bir bölgesinde ağrı, bir hareketi yapamama, topallama, uyuşukluk, his kaybı, incelme, kısalma gibi bir değişiklik olabilir ve bu süreklilik arz edebilir, azalıp geçmediği gibi artarak devam edebilir.
Ciddi bir düşme yada zorlanma olmadan bir kemiğiniz kırılabilir.
Bütün bunlar, kemik ve yumuşak dokuları ilgilendiren, iyi ya da kötü huylu bir tümörün belirtileri olabilir. Aksi ispat edilene kadar, bununla ilgili bir doktor ya da merkeze başvurarak gerekli tetkikleri yaptırmalısınız.
BAŞVURACAĞINIZ MERKEZİ SEÇERKEN NELERE DİKKAT ETMELİSİNİZ?
En yakın, en kolay, en ucuz ulaştığınız adres, size yardımcı olabilecek doğru adres olmayabilir.
Basit tetkik ve muayeneleri yaptırdıktan sonra şüpheli bir durumda mutlaka ilgili doğru adresi araştırın.
Beklemedikleri bir anda, ne olduğunu anlayamadıkları bu tür sıkıntılı bir durumla karşılaşan hasta ve hasta yakınlarının ilk düşündükleri ve arzuladıkları, bir an evvel vücutlarındaki bu istenmeyen şeyden kurtulmaktır. İşte en büyük tehlike, bu düşünce ile başlar. Bu cins tümörlerin, çok farklı dokulardan kaynaklandıkları için birbirinden farklı teşhis ve tedavi yöntemleri vardır. Ayrıca diğer hastalıklar ve kanser türlerine göre çok daha ender görülürler. Bu nedenlerle bu konuda yeterli ve doğru bilgi ve deneyim, ancak özellikle bu konu ile ilgilenen hekim ve merkezlerde birikebilir.
Teşhis ve tedavi yaklaşımı, tümörün türüne, bulunduğu vücut bölgesi ve oradaki dokuların cinsine göre belirlenir; genel olarak birbirinden çok farklıdır. Bir tümör cinsi için doğru ya da yeterli olabilecek bir yöntem, başka bir tümörde uygulandığında, uzvun hatta hayatın kaybına sebep olabilir.
Teşhis ve tedavinin, ilk aşamadan sonraki takibine kadar, deneyimli ve doğru ellerde yürütülmesi, hastanın tek şansıdır. Özelleşmemiş merkezlerde yetkin olmayan hekimler tarafından dokunulan hastalar, bu şanslarını yitirmektedir.
Yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmayan, bir anlamda doğru adres olmayan hekimlerin sıkça bu hataya düştüklerini görmekteyiz. Yapılan işlemin nelere mal olacağını bilerek ya da bilmeyerek, olabilecekleri önemsemeden gerçekleştirilen uygulamaların ağır bedellerini, hastalar, tıbbi, sosyal ve ekonomik olarak yüklenmek zorunda kalmaktadır.
DOĞRU ADRESTE MİSİNİZ? SİZE DOĞRU İŞLEM Mİ YAPILIYOR?
GEÇMİŞTEN BUGÜNE
Tümör cerrahisi ile ilgilenmeye başladığım 1988-89 yılları öncesinde bu konuyla özel olarak uğraşan hekim ve merkez çok çok azdı ve bu tür hastalara genelde uzuvlarını kaybedecekleri ameliyatlar önerilirdi. Başarı oranları çok düşüktü ve bu tür ameliyatlar genelde hastalar tarafından da pek kabul görmezdi.
Hastaların önemli bölümünün hayatlarının kurtarılabildiği, üstelik bunun normal ya da normale yakın kullanılabilen bir uzuvla gerçekleştiği başarılı tedavi sonuçları elde edilince durum hızla değişti. Giderek artan sayıda hasta başvurmaya başladı ve bu hastaların büyük çoğunluğu daha önce hiç dokunulmamış hastalardı. Bu olumlu gidiş, uzunca bir süre artarak devam etti. Uygun olmayan veya hatalı tedavi sonrası başvuran hastalar tabii ki hep oldu, ancak bunlar azınlıktaydı.
Bu süreçte, bu konuyla özel ve yoğun olarak uğraşan çok küçük bir hekim grubu olarak, bir taraftan kendi bilgi ve deneyimlerimizi arttırdık, diğer taraftan da doğru bilgileri eğitim ve uygulamalarla meslektaşlarımıza ve topluma aktardık. Kongreler, toplantılar, kişisel ilişkiler ve dernek çalışmaları ile grubumuzu büyütmeye çalıştık. Ancak tüm bu gayretlere rağmen girişimler, sadece öğrenmek ve almak isteyen ve bu amaçla bu aktivitelere katılan hekimlere ulaşabildi. Bu nedenle doğru bilgi ve deneyim, ancak yeterince isteyen ve sebat edenlere aktarılabildi.
Olması gereken, bu tür hastaların ve hastalıkların artık bu hekim grubunca tedavi edilmesi, bu konuda bilgi ve deneyim sahibi olmayan hekimlerce yapılan yanlış ve yetersiz uygulamaların giderek ortadan kalkması idi. Madem ki bu iş zordu, sorunluydu, hatanın bedeli diğer konularla karşılaştırılamayacak kadar ağırdı (uzuv ve hatta hayat kaybı), o zaman bu hastalara bu konuyla uğraşmayan ve hata yapma olasılığı yüksek olan kişilerce müdahale edilmeyecekti.
PEKİ BUGÜN NE OLDU?
Bu hastalıkların tedavisi, gerekli bilgi ve deneyimi kazanmak için sürekli gayret eden, birbirini tamamlayıp birlikte karar veren ve uygulayan, farklı tıp dallarından oluşan bir ekip gerektirmektedir. Bunu özveri ve başarı ile sürdürebilen ekipler ve bu ekipleri barındıran merkezler çok az sayıda oluşabildi. Değişen sosyo-ekonomik şartlar nedeni ile bu ekip ve merkezlerin yenilerinin oluşması, bilimsel ve işlevsel devamlılıklarını sürdürebilmeleri ise giderek zorlaştı.
Bunun sebepleri neler olabilir:
Bu hastalık grubunun tedavileri, ameliyatları uzun süreli, teknik olarak zor ve karışıktır, farklı uzmanlık dallarının birarada çalışmasını gerektirir.
Bu tür ameliyatların yan ve istenmeyen etkileri pek çok hastalığa göre çok daha fazla ve ağırdır. Her şey kusursuz yapılsa bile bir grup hastanın hastalığın gereği olarak kaybedilmesi kaçınılmazdır. Bu süreç hekimi fizik ve psikolojik olarak zorlar. Bunu sürdürebilmek için hekimin maddi ve manevi motivasyona ihtiyacı vardır. Bu sağlanamaz ise hekim, bunların daha kolay sağlandığı, en azından mevcut şartlarla daha az zorlanıp daha fazla tatmin olduğu diğer konulara kaymaya başlar ya da bu konudaki gayretini azaltır.
Değişen şartlar deneyimli hekimlerin, hastaların sosyoekonomik nedenlerle daha kolay ulaşabildikleri merkezlerden ayrılmalarına yol açtı. Bu nedenlerle hastalar aynı merkezlerde bu kez deneyimsiz, daha da önemlisi çoğu kez bu işi kendi isteği ve seçimi olarak değil, kendisine o görev verildiği ve oraya başvuran hastanın işinin birşekilde halledilmesi gerektiği için mecburen yapan hekimlerce tedavi edilmek durumunda kaldılar. Hatta gelir arttırmak amaçlı bir çok önemli ve büyük girişim, konuyla tamamen ilgisiz, hatta branş dışı (plastik cerrahi, genel cerrahi) hekimlerce uygulanır oldu.
Benim şöyle de bir gözlemim var:
Önceleri yüz güldürücü sonuçları olmadığı için üstlenilmeyen bu hasta grubu, hem uzuvları hem de hayatları kurtarılarak ameliyat edilmeye başlanınca, ortaya cerrahi olarak büyük boyutlu ameliyatların yapıldığı, sayı ve başarı arttıkça da hekimi bilimsel, sosyal ve ekonomik olarak mutlu edebilen bir gruba dönüştü. Bu yüzeysel bakıldığında bazı hekimler için çekici gelmeye başladı. Bu nedenle de 'madem yapılabiliyor, o zaman ben de yaparım' mantığıyla, gerekli şartlara sahip olmadan ve hatalarda ödenecek bedeller önemsenmeden, bu konuda bilgisiz ve deneyimsiz hekimlerce yetersiz, hatalı girişimler giderek artan bir şekilde uygulanmaya başlandı.
BUNLARIN SONUCU NEDİR?
Yukarda yazdığım gibi, başlangıçta başvuran hastaların büyük bölümü, dokunulmamış, yapılması gereken doğru girişimin yapılabilirliğini güçleştiren, hatta bazen imkansız hale getiren hatalı bir işlem yaşamadan gelen hastalardı.
Bugün ise, bahsettiğim nedenlerle pek çok hasta ne yazık ki hatalı bir uygulama sonrası başvuruyor. Bu hatalı işlemler neler olabiliyor?:
• Tanı ve tedavi, gereksiz, anlamsız nedenlerle uzun süre gecikebiliyor; yanlış tanılarla ve yanlış branşlarda hastalar çok kıymetli zamanlarını kaybedebiliyor (bel fıtığı, kireçlenme vb tanılarla fizik tedavi, protez, fıtık ameliyatı vb).
• Biyopsi yanlış yerden, yanlış şekilde alınabiliyor; bu esas ameliyatın yapılabilirliğini etkiliyor.
• Sonuç çok uzun sürede, buna rağmen yetersiz, anlamsız ve yanlış gelebiliyor (deneyimli patolog!).
• Biyopsisiz, tanı koymadan tümör cinsi için uygun olmayan girişimler uygulanmış olabiliyor.
• Gerekli ön tedavilerin (KT, RT) yapılmıyor ya da yanlış yapılabiliyor.
• Bilgi ve deneyim yetersizliği ya da yokluğuna bağlı olarak, doğru ve gerekli girişim yanlış ya da yetersiz uygulanabiliyor.
• Hastalıktan kurtulabilmek için en önemli kural, tümörün olması gereken genişlikteki temiz sınırlarla ve geride tümör dokusu bırakmadan çıkartılmış olmasıdır. Bunun sağlanamadığı durumlarda, cerrahi sahanın kirlenmesi ile tümörlü doku ilk halinden daha geniş alana yayılabiliyor.
• Hastanın hayatta kalmasını ya da hayat kalitesini belirleyecek girişim türlerini yapabilecek başka bir kişi varken bu şans hastaya tanınmayabiliyor, bunu yapabilecek adrese gönderilmeyebiliyor (amputasyon yerine uzvun kurtarılabilmesi, çıkartılamaz denilen tümörün çıkartılabilmesi gibi)
BU DURUMDA NELER OLUYOR?
Bu hatalı işlemlerin bir ya da birkaçının ardından, istenmeyen kötü bir sonuçla karşılaşan hasta, bazen de hekim, maalesef belki de ilk kez düşünmeye, kaygılanmaya ve araştırmaya başlar. Daha şanslı olanlar için bu daha erken aşamalarda, zor ve sorunlu olsa da doğru çözüm yolları hala açıkken gerçekleşebilir. Ne yazık ki pek çok hasta bu noktaya bir veya birkaç hatalı girişim sonrasında gelebilmektedir. Bu tür hastalarda uzvu kurtarmak ancak komplike, sorunlara açık, ekonomik yükü çok daha fazla, buna karşın başarısız kalma oranı hiç dokunulmamış vakalara göre daha yüksek girişimlerle mümkün olabilmektedir. Önemli bir grup hasta ise, bu şansı artık yitirmiş ve hatta hastalığın diğer bölgelere yayılması ile artık hayatta kalmanın da sorunlu olabildiği gecikilmiş aşamalarda başvurmaktadır.
İşin tıbbi boyutları böyleyken bir de ekonomik boyutları vardır. Bizzat sorup araştırmadan, çevreden duydukları bilgilere inanıp güvenerek sorunlarını daha ekonomik ve kısa yoldan halledeceklerini düşünen bir grup hasta, bu konuda deneyim, başarı ve güvenilirliği ispatlanmış kişilere değil, kolay ve ucuz adreslere başvurmaktadır. Hüsranla sonuçlanan girişimlerin ardından kendilerine uzuvlarının kesilmesi gerektiği söylendiğinde, bir anda dünyaları kararmakta ve kesilecek uzvu kurtarabileceği söylenen adrese yönelmektedirler. Ekonomik nedenlerle baştan dikkate almadıkları kişiye, bu kez çok daha olumsuz şartlarla başvururlar. Başlangıçta çok daha uygun ekonomik koşullarda, daha küçük ve az kayıplı girişimlerle ve çok daha yüksek başarı şansı ile tedavi edilebilecek bir durum artık, çok daha yüksek bedellerle, daha uzun, zor sorunlu ve bir çok kaybı göze alan, bunlara rağmen başarı oranı düşmüş ameliyatlarla tedavi edilebilir hale gelmektedir. Pekçok hastanın uzvu büyük fedakarlıklarla halen kurtarılabilse de, büyük zaman kaybı ve bu sürede tümörün vücuttan uzaklaştırılamamış olması nedeni ile bu hastalarda metastazlar gelişebilmektedir. Hekimin, hastanın ve yakınlarının gayreti, ödenen bedeller ve umutlar boşa çıkmaktadır.
BUGÜN NEREDEYİZ ?
Tümör hastalarının sayısı tüm dünyada ve ülkemizde giderek artmaktadır. En azından gelişen sağlık organizasyonları ve tanı yöntemleri ile eskiden tanı konamayan ya da geç aşamada yakalanan tümörler bu gün çok daha fazla oranda ve erken aşamada teşhis edilebilmektedir. Ülkemizde, kemik ve yumuşak doku tümörlerinin tanı ve tedavisi hususunda ulaşılan bilgi, deneyim ve teknoloji seviyesi, dünyada bu konuda en ileri ülkelerle kıyaslanacak düzeydedir. Hastaların hastane ve hekime ulaşılabilirlikleri, dünyadaki en gelişmiş ülkelerden bile zaman zaman üstündür.
PEKİ O ZAMAN SORUN NEREDE ?
Genel sağlık sorunları için mevcut tablo içinde bir şekilde çözülebilmektedir. Oysa özellikli konular, ki kemik ve yumuşak doku tümörleri yukarıda bahsi geçen tüm nedenlerden dolayı en özellikli konulardan biridir, özel bilgi, deneyim ve donanıma sahip kişi ve merkezlere başvurulmasını gerektirir.
Bu kişi ve merkezlerin sayısı gereksinime göre azdır ve olanlar da her zaman hastaların sosyo-ekonomik olarak kolay ve ucuz ulaşabildikleri adresler değildir.
Bu kişi ve merkezlerin çoğalması, özveri, sabır, gayret ve bunlarla birlikte manevi ve maddi tatmin ve motivasyon gerektirir. Kalite kantitenin, doğru yanlışın önünde yer almalıdır. Sadece yapmış olmak için yapılan, bilgi, deneyim ve özenin farkının dikkate alınmadığı, olabilecek hataların sonucunun önemsenmediği girişimlerin herkese zararı vardır. Bilgi, deneyim ve özenle yaratılan farkın değeri ve bedeli vardır. Bunların önemi, sonuçlar göründüğünde ortaya çıkar. Bunlara değer ve önem vermeyen hekim ve hastalar ne yazık ki sonuçlarını ağır bedellerle ödemektedirler.
Hekimler onlara güvenerek kendilerini teslim eden hastaların öncelikle vicdani, sonra da bilimsel ve işlevsel sorumluluğunu taşırlar. Bilmedikleri, deneyimli olmadıkları, herhangi bir nedenle kendileri için yapmayacakları bir girişimi hastalarına uygulamaktan kaçınmalıdırlar. Hastalar, haklı olarak bazen yüksek akademik ünvanlı hekimlere, kendilerine gösterilen türlü konumdaki hastanelere gitmekte, kendi deyimleri ile haklı olarak o kurum ve hekimlere güvenip teslim olmaktadırlar. Sonra birden her şeyin ters gittiği ve hiç beklemedikleri ve ummadıkları bir durumda oldukları kendilerine söylenir. Bir kısmı halen ne olduğunu sorgulamayıp, olanı kabul edip “kaderine” razı olmaktadır. Büyük bir kısmı o noktada; ne oluyor, neden böyle oldu, eksik ya da yanlış olan ne sorgulamasına başlamaktadır. İşte o zaman bir şekilde bu konunun özellikli bir konu olduğu, bu sorunların belli adreslerde çözülebileceği bilgilerine ulaşırlar. Yukarıda söz edilen tümörlerle ilgili tanı alan hastaların bu sorgulamayı, yolun başında yapmaları gerekir. İlk söylenen, en kolay ulaşılan adres bazen doğru adres değildir. Sosyal medya, bilinmeyen bir durumla karşılaşıldığında ya da mevcut durumda bilgiye ulaşıp karar verme aşamasında çok sık ve etkin olarak kullanılmaktadır. Ancak bu kaynaklarda doğru bilgiler kadar yanlış hatta zararlı bilgiler de mevcuttur. Bu bilgilerin içinden doğru ve yararlı olanlarını seçebilmek önemlidir. Sağlıklı ve doğru kaynaklardan biri, benzer tedavi görmüş hastaların deneyim ve önerileridir. Ancak burada, sizin sorununuzla konuştuğunuz kişinin sorununun benzerliği ve örtüşmesi dikkatle değerlendirilmelidir. İyi huylu ama adı yine de tümör olan basit ve ne yaparsınız yapın tedavisinde sorun yaşanmayacak bir tümör ile kötü huylu, başarının ancak doğru ve deneyimli ellerde mümkün olabileceği bir tümörün tedavi yöntem ve sonuçları aynı kabul edilmemeli ve değerlendirilmemelidir. Bir başka yol bilgi, dürüstlük ve yakınlığından emin olduğunuz bir ya da birkaç hekim dostunuza danışmaktır. Muhtemelen en doğru kaynakları onlar size önereceklerdir.
YOLUN BAŞINDA DÜŞÜNMENİZ GEREKENLER:
Yukarıdaki belirtilerden biri ile karşılaştığınız zaman mutlaka bu konunun uzmanını araştırın ve oraya gidin. Size ilk söyleneni araştırmadan kabul etmeyin.
Sosyal medya kaynaklarından edindiğiniz bilgileri, araştırma ve öğrenme kaynağı olarak kullanabilirsiniz. Ancak, doğrular kadar, bilimsel değeri olmayan, abartılmış, yanlış hatta zararlı bilgi ve yönlendirmeler de olabileceğini unutmayın. Benzer sorunlar yaşamış hastaları araştırın; farklı dalda olsa da güvendiğiniz birkaç hekime danışın; sizin için doğru adresi araştırmasını rica edin.
DOĞRU UZMANLIK DALI HANGİSİDİR ?
Uzuvlar ve omurgadaki tüm dokulardan kaynaklanan, iyi ve kötü huylu tümör, kist ve benzeri oluşumların tanı ve tedavisi ortopedik onkoloğun uzmanlık alanıdır.
Hastaların aklı, bazen göğüs ve karın boşluklarında, bazen de yumuşak dokulardaki kitlelerin, hangi uzman tarafından tedavi edilmesi gerektiği konusunda karışabilmekte, ya da hekimler tarafından karıştırılmaktadır. Doğru olan bu seçimin şu kriterlere göre yapılmasıdır. Tümöral bir kitlenin tanı ve tedavisinde şu iki sorunun cevabı belirleyicidir:
1. BU KİTLENİN TÜRÜ NEDİR?
2. BU KİTLENİN VÜCUTTAKİ YERLEŞİMİ NEREDEDİR?
TÜRÜ NEDİR in cevabı, alınacak biyopsi sonucunda patolog tarafından verilir. Yorumu, ne anlama geldiği ve bundan sonra nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini belirleyecek olan kişi de, tedaviyi üstlenmesi gereken uzmandır. Tümörün türü, yapısal ve davranış özelliklerini belirler.
• Tanıda kullanmanız gereken yöntemler nelerdir? (Örneğin kemik içi uzantı ve dışında yumuşak dokuları olan bir osteosarkomda kontrastlı MR en önemli tetkik iken, iyi huylu bir kemik tümörü olan osteoid osteoma veya kemik kistlerinde MR kafa karıştırıcı, BT ise tanı koydurucu olabilir.
• Tümör iyi huylu mu kötü huylu mudur?
• Bizi bekleyen tehlikeler nelerdir?
• Sadece bulunduğu yerde mi sorun yaratır, yoksa ayrıca vücudun başka yerlerine yayılarak hayatı tehdit eder mi?
• Tedavide yararlanacağımız silahların (cerrahi-ışın-ilaç) hangileri burada işe yarar? Hepsi mi, sadece bazıları mı?
• Ameliyat öncesi kullanıldığında ameliyatı daha kolay ve emniyetli yapmayı sağlayacak bir ilave tedavi var mı, yoksa direkt ameliyat mı yapılmalı?
• Ne tür bir ameliyat gerekli?
• Tümörün içine girerek temizlemek yeterli midir, yoksa kitle geniş ve temiz sınırlarla mı çıkartılmalıdır? Bu genişlik ne kadar olmalıdır?
İşte bu noktada, VÜCUTTAKİ YERLEŞİM YERİ, tümörün türüne göre belirlenen girişimin bu bölgedeki dokularla ilişkisi açısından önem taşır. Örneğin tümörün türüne göre çıkartmanız gereken geniş alan içinde bazen uzvun hayatiyeti ya da fonksiyonlarını etkileyecek önemli dokular olabilir (damar, sinir, eklem gibi) Kritik nokta, burada yapılması gerekenlerin, yerleşime göre değil, tümörün özelliklerine göre belirlenmesi gerektiğinin bilinmesidir. Bu iki önemli nokta bu tedaviyi kimin yapması gerektiği sorusunun cevabıdır. Burada tedavi edilmesi gereken tümördür, hastalığın seyrini ve dolayısıyla hastanın yaşamını belirleyecek olan da onun doğru ve iyi tedavi edilmesidir. Tümörün bulunduğu bölge ve dokulara göre tedaviyi yapacak uzmanlık dalının belirlenmesi büyük bir hatadır.
Göğüs duvarındaki, kaburga ya da omurgadaki kemik ve diğer dokulardan çıkan bir tümörü tedavi etmesi gereken, o tümörün davranışını bilen ortopedik onkologdur. Göğüs boşluğu anatomisini bildiği için göğüs cerrahı akla gelse de, kas iskelet sistemi tümörlerinin yapısal ve davranış özelliklerini bilmeyen bir göğüs cerrahı doğru adres değildir. Doğrusu, tedavinin yöntem ve uygulamasını ortopedik onkoloğun belirlemesi, gereğinde bölge özelliklerinden dolayı göğüs cerrahından yardım ve destek almasıdır. Bu örnekler, karın boşluğu sınırlarında bir kas iskelet sistemi tümörü için genel cerrahi, yumuşak dokular için de plastik cerrahinin primer tedavi adresi olarak yanlış adresler oldukları şeklinde genişletilebilir.
HEKİMLERE ÖNERİLER
Buraya kadar bütün anlatılanlar, daha çok hasta ya da hasta olabilecekler için bilgilendirme ve uyarı mesajlarıdır. Ancak olayın temeline baktığınızda, hasta değişik nedenlere bağlı gecikme, tıp dışı yöntemlere başvurma gibi istisnalar dışında, normalde yapması gerekeni yapıp hekime başvurmaktadır. Haklı olarak da kendisine uygulananların doğru olduğunu düşünmektedir. Olması gereken, böyle özel bir durumda hekimin en azından doğru adrese danışması veya hastayı buraya yönlendirmesidir. Bu gerçekleşmediğinde, ortaya çıkan kötü sonuçların sebebi hastalar değildir. Günümüzde tüm hekimler için, özellikli konularda arzu edildiğinde tüm bilgilere ulaşmak, düzenli yapılan eğitici çalışmalara katılarak bu konulardaki temel doğruları ve kuralları öğrenmek, son derece kolay ve mümkündür. Bilgi, deneyim ve bulunduğunuz konuma göre neleri yapıp, neleri danışmanız gerektiği ve neleri yapmamanız gerektiği de bellidir. Unutmayın ki yaptığınız her uygulamanın sorumluluğu size aittir. Bilmeyen, sorup öğrenmeyen, danışmayan buna rağmen bilgi ve deneyimi olmadığı, soruna açık konularda çekinmeden her türlü hatalı girişimi uygulayan hekim bunların sonuçlarına da katlanacaktır.
Tümör cerrahisi, tıbbın zor, sorunlu, özveri ve sabır isteyen, karşılığını almanın da her zaman kolay ve tatmin edici olmadığı bir bölümüdür. Bu şartlara rağmen bu konuda devam etmenin ve başarılı olmanın yolu bence, bu işi çok sevmekten, yaptığınız işin hastalarınız ve sizin için fark ve ayrıcalık yaratan bir konu olduğunu bilmekten geçer. Yaşanılan zorlukları ve sizinle ilgili girişimin başarısına rağmen, hastalığa bağlı kaybedilen hastaların yaşattığı derin üzüntüyü, kurtardığınız bir uzuvla ve hayata yeniden umutla sarılan kurtarılmış bir hayatın gururlu mutluluğuyla dengelemeyi başarabilmelisiniz. Bunu yaptıkça giderek artan sayıda hastanız olacaktır; başardığınız her farklı şey, size daha zor, hatta imkansız gibi görünen başka bir girişimi yapma istek ve cesaretini verecektir. Kritik noktalardan birisi, bu işi aklınız ve kalbinizle yapmak olmalıdır. Öncelikleriniz bunlar olduğunda gerekli ekonomik, sosyal ve bilimsel destek ve motivasyonun kendiliğinden geldiğini göreceksiniz.
Tüm hastalara ve hekimlere, sorunsuz, başarılı tedaviler ve sağlıklı günler diliyorum.
Prof. Dr. Harzem Özger